Türkistan Coğrafyası

0

türkistan bayrağı

Türkistan coğrafyasını aklınızda somutlaştırabilmek için böyle bir resmi uygun gördüm ancak bahsettiğim coğrafya elbetteki bu resimdekinden daha büyüktür. Türkistan, farsça -istan ekiyle Türk sözcüklerinin birleşimi olup Türklerin yeri, Türklerin yurdu anlamını taşır. Türkistan adı ilk kez Karahanlı döneminde bu devletin kurulduğu coğrafyaya verilmiştir. Ancak olay aslında bundan da farklıdır. 

Doğu Türkistan Haritası

Göktürk devleti yada genel kabule göre Türk Kağanlığı devleti yıkıldıktan bir süre sonra, yani takribi olarak 100 yıl civarında bir süre sonra bu islam dini kabul edilmiş ve o devirde müslüman olan farsların etkisiyle Göktürk devleti coğrafyasına Türkistan denilmiştir. Tarih boyunca pek çok kez el değiştirmiştir bu coğrafya ama yine de en çok Türklerin egemenliğinde kaldığı söylenebilir. Sırasıyla Hunlar, Göktürkler, Hazarlar, Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular, Moğollar, Timurlular ve son olarakta Sovyet-Çin egemenliğine girmiştir. 

Türkistan coğrafyasını bugün tanımlamak istersek bu harita yeterli olmaz. Ancak şu şekilde tanımlayabiliriz, yukarıdaki haritaya Afganistan’ın Kuzeyi (Güney Türkistan), Tacikistan, Orenburg oblastı ve Astrahan oblastı eklenirse Türkistan tam olarak elde edilecektir. Türkistan’ın dışında da elbette Türk yurtları bulunur. Zaten bu bölgeye Türkler daha sonra göç etmiştir. Doğu Asya’dan (Ötüken civarından) bu bölgelere göç edilmiş ve daha sonra Orta Doğu’ya, İran’a, Kafkasya’ya ve Kuzey Sibirya’ya da göçler verilmiştir. 

Özbek Bayrağı

Bugün Türkistan coğrafyasının en kalabalık halkı kim diye sorulacak olursa bu elbetteki 30 milyon nüfuslu Özbekler’dir. Afganistan kuzeyi ve Özbekistan Cumhuriyeti’nde yer edinen Özbek halkının nüfusunu bir kenara bıraksak dahi yerleştikleri bölge büyük stratejik önem taşımaktadır. Örneğin şöyle söylemek doğru olurdu:”Tarih boyunca Özbek coğrafyasına egemen olanlar Türkistan’ı kolayca ele geçirmiştir.” 

Türkistan coğrafyası 1920-1991 yılları arasında sovyetler birliği ve çin halk cumhuriyeti arasında paylaşılmış ve aslan payını sovyetler almıştır. 71 yıl boyunca demir perde adıyla anılan sovyetler birliği Türkistan Türkleri’ni en amansız savaşlarda kullanmış ve onların nüfusunu azaltarak bu bölgeye rusları yerleştirmiştir. O kadar şeref yoksunudur ki bu birlik Şaman Tuva Türkleri’ni, Müslüman Çeçenler’e karşı kullanmaktan hiç çekinmemiştir. Kendi içinde Slav olmayan halkları yok etmekle kalmamış ülkenin slavlaşabilmesi için her bölgeye çokça rus, ukraynalı, belaruslu ve hatta slav olmayan almanları da yerleştirmiştir. Bununla da kalmamış ve asimile etmek amacıyla resmi dili rusça ilan edip kendi alfabeleri olan kiril alfabesini resmi olan tek alfabe kabul etmiştir. Dahası Türkistan halkı birbirini anlayamasın diye her halka ayrı bir kiril alfabesi öğretmiştir. 

Kiril Alfabesi

Türkistan’ın batısı 71 yıl cehennem azabıyla böyle kavrulmuştur. Öldürülmüş, kültürel, dini, lisani ve etnik anlamda asimilasyona uğramış ancak yılmamıştır. ABD önderliğindeki NATO teşkilatının zaferiyle sonuçlanan soğuk savaşın sonunda da dağılan sovyetler sonucu Türkistan devletleri yeniden bağımsızlık kazanmıştır. Türkistan’ın doğusuna gelince onlar 1949 yılına kadar bir şekilde bağımsız kalmayı başarmışsa da sovyetlerin, çine verdiği destekle işgale uğramışlardır. Bugün esaretlerinin tam 65. yılı sovyetlerin Türkistan’ın batısına yaptığını tam 65 yıldır Doğu Türkistan’a uygulayan çin elbetteki günü gelince bunun bedelini ödeyecektir. Tıpkı sovyet devletinin dağılması gibi o da dağılacaktır. 

Bahsettiğim üzere bugün Türkistan coğrafyasının bir kısmı işgal altındadır. Günümüz itibariyle Türkistan’ın Güneyi Afganistan’da, Doğusu çin halk cumhuriyeti’nde, kuzey bölgeleri ise rusya’da dır. Bağımsız olmayan bütün Türkistan bölgeleri ekonomik, kültürel, sanayi, teknoloji gibi pek çok yardıma gereksinim duymaktadır. En önemlisi de “dil yardımı” bu bölgeye giderek bölgesel dillerin diri kalması için yayınevleri açılmalı ve tam 3000 yıllık kadim Türk yurdu olan Türkistan’ın yeniden kazanımı sağlanmalıdır. Hem çocuklara hem gençlere hemde yaşlılara yardım gerekmektedir.

Biz bugün biliyoruzki ülkemiz Bosna’ya, Kosova’ya, Filistin’e, Mısır’a ve Suriye’ye yüksek düzeyde yardım yapmaktadır. Şu halde geldiğimiz yer olan bizim eski yurdumuz olan Türkistan’a yardım en öncelikli konumda iken bu bölgeye gösterilmeyen ilgi Türkistan Türkleri’ne yapılmış biz zulümdür. Hiçbir kişi yada kurumun reklamını yapmak, övmek yada tam tersi yermek, küçük düşürmek niyetinde değiliz. Bizler kendimiz için dahi bir şey istememekteyiz. Hatta bağımsız olan Türk devletleri için bile bir şey istemiyoruz. Atavatanımız olan Türkistan’ın doğusu ve kuzey doğusuna ilginin artması beklentisindeyiz.

Nereden geldiğimizi, köklerimizi, ata yurdumuzu bilmeli ve orada hala bizden birilerin yaşadığını hatrımıza getirmeliyiz. Bugün onları yalnız bırakmak demek “ana bir baba bir” kardeşlerimize yüz dönmek demek. Tanrı dağlarının uzun uzadıya sıralandığı bu coğrafyada; aynı dağın eteklerinde doğduğumuz bu yurtta Orta Asya’da bizim mührümüz silinmesin diye elimizden gelen mücadeleyi vermeliyiz. 

Önemli bir not olarak söylemeliyim doğrudan Türkistan ile birleşmeyi planlayan iki Osmanlı büyüğü bulunmaktadır. Birincisi 1553’te katledilen cennet mekan Şehzade Mustafa. Şehzade Mustafa iktidara geçtiğinde direkt olarak Safevilerle anlaşıp Türkistan’a ulaşmayı planlıyordu. Ata yurduna ulaşmak isteyen ilk Osmanlı büyüğü kendisidir. İkincisi ise padişah olan 3.Ahmet’tir. Saltanatı 1703-1730 yıllarına dayanan 3.Ahmet vezirlerinden birine Türklerin yaşadığı tüm coğrafyaları çizdirmiş ve Osmanlı ile birleştirip bir haritada toplatmıştı. Bu projeyi uygulamaya koymak için elinden geleni de yapmış ancak başarılı olamamıştır. 

Bir önceki yazımız olan Plevne Müdafaası başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir