Hiç şüphesiz tarihin en önemli gayelerinden biri de bir toplumu aynı ülkü etrafında toplayabilmek ve söz konusu kişilerin arasında birer gönül ve fikir birliği oluşturmaktır. Resmi tarihin esas amacı sayabileceğimiz bu görüş milli birlik ve beraberliğin altın anahtarıdır.


Sosyal bilimlerde bir olguya karşı her araştırmacının bulunduğu yerden bakarak gerçeği sorgulama gayreti içersinde olduğunu bilmekteyiz. Bu nedenle bir sosyal bilim dalı olan tarihte de araştırmacının bakış açısı ve durduğu yer önem kazanmaktadır. Nitekim tarih biliminde deneye yer yoktur. Gözlemle ancak ve ancak gerçekliğe ulaşılabilir. Gözlem olgusunda ise insan faktörü ön plana çıkmakta, tarih araştırmacısının kişisel değer yargıları, ön kabulleri ve vizyonu sonuca gitmede önemli birer etken olmaktadır. Kısacası değer yargılarının resmi tarihi şekillendirmesi kadar doğal bir şey yoktur.


Kimilerine göre resmi tarih resmi gazetelerin mürekkebinden oluşmaktadır. Ve toplum (gelecek) mühendisliğinin bir uzantısıdır. Buna rağmen tarih yazımında o dönem ve sonraki dönemlerde kabullenilmiş ortak değerlerin tarihin omurgasını oluşturacağı aşikârdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarih yapımı ve yazımına ilişkin şöyle bir ifadede bulunmuştur: Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanı şaşırtacak bir nitelik alır.” Büyük Atatürk’ün bu ifadesi; ancak ve ancak tarihte çarpıtmalara yer vermeyerek, sadece gerçekleri gelecek nesillere sunarak, gerçek bir tarihçi, misyonuna sadık kalabilir biçiminde yorumlayabiliriz.


Bu konuda Gazi’nin ufkunun ışığı altında aydınlandığımızı ve bilimsel gerçeklere olan atfına duyduğumuz saygı mihenk taşımızdır. Buna ek olarak ise milli benliğin teşekkül etmesi açısından tarih yazımının duygusal yaşanmışlıkları daha fazla ön plana çıkarması gerektiği de söylenebilir. Örneğin Çanakkale Savaşları Türk tarihi için yalnızca önemli bir savaş değil aynı zamanda Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin ruhunu yansıtması açısından ayrı bir öneme sahiptir.


Resmi tarihçinin tarih yazımında ulusal değerleri baş tacı yapması ona anasının ak sütü gibi helaldir. Tarih nesillere fikir aşılamanın yanı sıra duyguları da geliştirmeyi de kendisine görev biçmelidir. Fakat duyguların geliştirilmesinde sanatsal ve kültürel çalışmaların önemi de göz ardı edilmemelidir. Ayrıca unutulmamalıdır ki bugün dünyanın bütün milletleri resmi tarih yazıcılığına sahip çıkmaktadırlar.

Bir önceki yazımız olan Orta Çağ başlıklı makalemizi de okumanızı öneririz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir